İngilizce ve Türkçe farklı yapılarla çalışır, bu yüzden İngilizce cümleleri Türkçeye göre kurmaktan kaçınmalıyız. Türkçedeki bazı ekler, İngilizcede farklı şekillerde kullanılır ya da hiç kullanılmaz. Örneğin, "home," "here," "there," "abroad," "downstairs," "upstairs" gibi kelimeler, Türkçedeki "-e" ya da "-a" eklerine rağmen İngilizceye "to" almadan kullanılabilir. Ayrıca "enter," "approach," "tell," "give," "ask," "show," "send," "offer" gibi fiiller de Türkçede yönelme anlamı taşıyan ekler alsa da İngilizcede farklı kurallara sahiptir ve doğrudan "to" eklemesi gerekmeyebilir. Bu tür ayrıntıları bilmek, doğru İngilizce kullanımı için önemlidir. İşte örneklerle açıklamalar:
Home (Ev)
She decided to go home. (Eve gitmeye karar verdi.)
He came home as the dawn was breaking. (Gün ağarırken eve geldi.)
Here (Burada)
They came here. (Buraya geldiler.)
Come here. (Buraya gel.)
There (Orada)
I hope we get there in time. (İnşallah oraya zamanında varırız.)
Put the armchair there. (Koltuğu oraya koy.)
Abroad (Yurt dışı)
He often goes abroad. (Sık sık yurt dışına gider.)
He decided to move abroad. (Yurt dışına taşınmaya karar verdi.)
Downstairs (Alt kata)
She went downstairs. (Alt kata indi.)
He jumped out of bed and ran downstairs. (Yataktan fırlayıp alt kata koştu.)
Upstairs (Üst kata)
He went upstairs to get dressed. (Giyinmek için üst kata çıktı.)
He ran upstairs to take his mobile phone. (Cep telefonunu almak için üst kata koştu.)
Enter (Girmek)
The police entered the building through the side door. (Polis, binaya yan kapıdan girdi.)
Please knock before entering the room. (Odaya girmeden önce lütfen kapıyı çalın.)
Approach (Yaklaşmak)
The men approached the crocodile cautiously from behind. (Adamlar, timsaha arkadan dikkatle yaklaştılar.)
As you approach the village, you’ll see the graveyard on the right. (Köye yaklaşırken sağda mezarlığı göreceksiniz.)
Tell (Söylemek, anlatmak)
I want to tell you something. (Sana bir şey söylemek istiyorum.)
What did he tell you? (Sana ne söyledi?)
Give (Vermek)
Give me a glass of water, please. (Bana bir bardak su verin lütfen.)
Did you give the waiter a tip? (Garsona bahşiş verdin mi?)
Ask (Sormak)
He asked the men their names. (Adamlara isimlerini sordu.)
I want to ask you a few questions. (Size birkaç soru sormak istiyorum.)
Show (Göstermek)
He showed me the rooms. (Bana odaları gösterdi.)
Have you shown anyone your book? (Kitabını hiç kimseye gösterdin mi?)
Send (Göndermek)
I sent my sister some money. (Kız kardeşime biraz para gönderdim.)
He sent me a copy of the report. (Bana raporun bir kopyasını gönderdi.)
Offer (Teklif etmek)
They offered me the job. (İşi bana teklif ettiler.)
We offered him 1000 dollars. (Ona 1000 dolar teklif ettik.)
Türkçedeki "-e" veya "-a" ekleri İngilizceye her zaman "to" olarak çevrilmez. Bu nedenle, doğru İngilizce kullanımı için bu tür ayrıntılara dikkat etmek önemlidir.